15 Kasım 2009 Pazar

Beklerken Soldu An üzerine Engin Turgut'dan

“BEKLERKEN SOLDU AN”
NÜKHET H. GÖKALTAY


Kalbinde şiir biriktiren, ruhunda sürekli bir yangınla dolaşan, şiirin denizine açılıp da oradan hiç dönmek istemeyen bir şair Nükhet H. Gökaltay! Şiiri sadece kendisi ve şiir için yazan, rüzgârın elinden tutan, kendi ruhuna sürgün ve sadece
bir ‘su’ olmak isteyen bir şair! Sesin, sözün ve sessizliğin gücüne inanıyor. Şairin şiirlerini hemen kavramanız pek mümkün değil. Çünkü kelimeleri hemen ele vermiyor kendisini. Bazen buğulu ve sisli bir edayla sokuluyor hayatın görünen yüzlerine, bazen de felsefenin imbiğinden süzüyor kelimelerini. Fakat sanırım yazının yazgısına boğun eğmeden ısrarla kendi sesini söylüyor: “Yalnızlığı üşüse de“, “yağan kar umutlarını örtse de” kendisine “sahte vahalar” sunulsa da şair burada başkasının kederini de üzerine alabiliyor ve yazdığı şiirleriyle küçük sırlar fısıldıyor okurlara...


“Derininde dokunamadığım açık yaran
Seni tamamlasam ben eksilirim“


Nükhet H. Gökaltay’ın şiirlerinde pek fazla geleneksel şiirin izlerini bulamayabilirsiniz. Sözü öyküye yaklaştırmadan, sözü fazla uzatmadan, hatta sözü oldukça ekonomik kullanarak, sözü dizeye ustaca dönüştürerek, kendine özgü bir şiir dili yaratmak ve o dilin tadını yakalamak zordur. Sözün tek başına hiçbir işe yaramadığını iyi biliyor ve kelimelere zengin anlamlar katarak, dizelerini mağrur ve asil kılıyor. Evet dediğim gibi kolay anlaşılır şiirler yazmıyor Nükhet H. Gökaltay! Sanki şiirlerini birkaç kez okumanız gerekiyor ve şiirlerini yeniden, yeniden okudukça bazı dizelerinin tadına daha çok varıyorsunuz. Kimi zaman “sesin sustuğu yerden“ yazıyor ve “hangi sokaktan geçsek yoksul bir kedi, hangi akşamdan çıksak kimsesizlik“ diyor. Muhatabı olmayan ‘tenha’ şiirler biriktiriyor kalbinin avlusunda. “Görünenle oyalanmayıp“ anılar bahçesine yeni sözler ekiyor, şiirini demleterek ve sözlerin kendisine yepyeni şiirler olarak geri döneceğini unutmadan bütün zamanların sabahına dokunuyor. Öncesi ve sonrası olmayan bir şiirin peşine mi düşüyor bunu bir türlü kestiremiyorsunuz. Şiirin buğusuna mülteci, güzlerin ve sislerin şairi sanki!


“Rüzgâr yoksunuysa
Kendine kapanır zaman
Çözülür palamar Sıkıcı bir imadır artık liman”






Nükhet H. Gökaltay’ın ilk şiir kitabı olan “Sır Sözde Saklı“ adlı şiir kitabını okurken düşünmüştüm bunları. Şunu daha da iyi anlıyorum ki; şair hayallerini, düşlerini ve isyanlarını “uzun ikindi zamanlarında“ şiirin o özel diliyle “sızılı bir zaman“ ve “sabırdan süzerek” yazmış. Ruhuna batan dikenleri tek tek çıkarmaya çalışırken, şiirine aşkın gülden kanı da sızmış. Şairin vicdanı tedirgin ve huzursuz, şairin kalbi dünyayı kucaklamak istiyor. Hayata olan muhalif çizgisini korurken aşka ve şiire tutunuyor. Şair sözcüklerin içini görüyor. Ve fazla görmekten şairin gözleri acıyor. Dil işçisi olmak kolay mı sanıyorsunuz? Şiir kolay mı yazılır sanıyorsunuz? Şiirin de bir hayatı vardır? Siz hayatı kavramak kolay mı sanıyorsunuz? İşte Nükhet H. Gökaltay bunu iyi bilen şairlerimizden birisi.
Ve şiirin evinden sokaklara ve başka diyarlara olan yolcuğu çok uzundur ve bunu herkes göze alamaz! Şiirin estetiğini bilmeden şiir yazılamaz ve iyi bir şair bir sözcüğü bile bir sinema gibi görür! Sevgili şair Nükhet H. Gökaltay şiirin ne olmadığını çoktan kavrayanlardan! “Yazıldıkça dağıldı mana, hatırasıyla değişti iklim“ diye yazmış bir şiirinde. Daha söylenmemiş ne kadar çok söz varsa o sözün içinden şiiri bulmak, dize yapmak, ancak geceye, sulara, aşka, kısacası hayatın içine karışmakla oluyor galiba. “Sır sözde saklı“ şiir kitabı ‘ödünç düşler’le yazılmadığı belli. Ben bu güzel şairimin sabahlarında açan nar ağacı ve ağacın kollarından sızan delikanlı bir güneş olmak isterdim. Ne demiş şair: “Solar çocukluğumuz gülün yerine“. Şimdi geçtiğimiz günlerde “ Beklerken Soldu An” adlı ikinci şiir kitabı Artshop yayınlarından çıktı. ‘Yıkık bir yeryüzünün incinmiş kalbiyle’ yazmış bu kitabındaki şiirleri. Şiirlerindeki buğu hayata dağılmak için can atıyor sanki. Şair güze sürgün şiirler yazıyor ve ‘yokluğun çölünden geçerken’, yanmayı göze alacak kadar, kendi ıssızlığına çoktan çekilmiş.
Sanki müzik ve denizin fısıltısı aynı şey onun için. “Anın yokluğa, sonun hiçliğe” olan yakınlığını iyi biliyor.”Kendimden sonra aynalardan da kovulmuşum” diyebilecek kadar da kalbi cesur bir şair Nükhet H. Gökaltay! Kusura bakma kalbim, iyi dizeler okuduğum zaman, kendimi sevdiğim bir şiirin içine atasım geliyor.


“ Tuhaf bir iksir sarhoşuyum
Naif, sırrımdır doğalı beri, tuhaf ama
İnancım insana dair
Sabahı yok bir rüyada
Bir ben içmişim zahir!”










Şair aşksız geçen kayıp yıllara üzülür, durmadan canı acır ve bazen nedensiz de ağlar. İncelikler terzisi olmak kolay değil elbette. Şair çizilmiş, sökülmüş, eprimiş, yırtılmış ruhlarımızı imgenin kalbiyle dikiyor. Çünkü söylüyor işte: “Kuşkulu bir oyun sevda, travması ağır; zalim vurgun tekrarlanır, kurgusu hain”. Bu kitaptaki şiirler olgun, pişmiş ve asla pas tutmayacak cinsten. Bu şiirler “ senden yansıyandan ibarettim” tadında yazılmışlar adeta. Uzun nehir bir şiir de var kitabında. İlk kitabındaki bir dizesini bir şiirin adı yaparak uzun bir destan tadında oluşturmuş şiirini. “Solar Çocukluğumuz Gülün Yerine” Bu şiirini Cavit Orhan Tütengil için 1980 yılında yazmış ve şiirini o güzel adama adamış. Bu şiir bile
sadece, tek başına mekânlar değiştirse de, yeryüzünde ki zaman belki de Cumhuriyet Meyhanesinde oturan iki kişi için dondurulmuş olabilir. Şairin de dediği gibi o zamanlar: “Keder var masalarda, etrafında kırık yürekli insanlar, birlikte sevinilen zamanlara içiyorlar burada”. İşte hepimizi derinden yaralayan da bu olmalı. Bu güzelim şiir, bu destan şiir, bu ağıt şiir mutlaka okunmalı.
Çünkü bulutlarla yazılmış bir şiir bu. Herkesin kalbine yağmayacak bir ruhla yazılmış. Bazı şairler vardır, dehşetli bir şekilde acı çekerler. Kimi insanlar kimi şairlerin boynundan öper sonra onları boynundan ipe çekerler. Hangi birimiz ölenler, öldürülen değerlerimiz için bir şey yaptık ki? Birilerimiz, belki de hepimiz o kadar çok önyargılıyız ki, beyaz güvercinleri sadece kaybettiğimiz zaman hatırlıyoruz. Çünkü şair Nükhet H. Gökaltay şu uzun nehirde kulaç atmaktan yorulduğumuzda, sadece “Beklerken Soldu An” demiyor, bakın ne diyor: “Yorgunluğumuz asude zamanlara varsa, yaralar kapansa, uzunca kalsam yoğun yeşilinde, bir kuytu bulsam, omzunda biraz uyusam demiştim”. Tarihin soluğu ensemizdedir, duyabilene! Elbette ‘beklemek de bir sanattır’. Elbette sizi arkanızdan saplayan dil ve renk sürçmesi olacaktır ama hep şairleri her zaman ezmeye çalışmışlardır bu ülkede. Türkü bilmeyen ve sevmeyen insanlar o ezgi eşliğinde şiir bile yazmışlardır. Kaç kişinin elleri dostça uzanıyor, çocukların ve ‘arkadaşım’ dediğine, gözlerine bakarak, kim kime dostum dedi ki? İşte bu yüzden karşısında adam gibi ağlayacak bir güneş arıyoruz kendimize. Bu şair, şehir ve keder nedir iyi biliyor çünkü her yanı saflık feneriyle aydınlanmış. Bu kadının şiirleri çığlıktan başka bir şey değil. ‘Ben şiirin tekiyim, hayat beni ölüm sanıyor’ diyebilecek kadar, mavi yüzlü bir keder, yorgun bir dünyaya baktı mı hiç? “ Hızla susar kimi sözler”. Anılar yokluk tadındaysa başka söze gerek var mıdır?







Nükhet H. Gökaltay sezginin “mağrur acısıyla” yazıyor ve “hoyrat bir kış” ve ‘uçurum’ duygusuyla,“solgun bir keder” yalnızlığıyla örüyor şiirlerini. Şair elini kalbinden çekmeden, kaybedenlerin gururuyla, özgürlüğünü kimseye kaptırmadan yazıyor. Sürüklenen sürgünler kadını bu şair! Bütün çağlarda yaşamış gibi. Düşlerinin her gün tozunu alıyor ve hüzün adalarına yolculuklar yapmaktan hiç sıkılmıyor. Şairin duyarlılığı başka hiçbir kimsede yoktur; bir mum titrese onun da içi titrer, şuracıkta bir ağaç ölse onun yasını bile tutacak denli hislidir. Şairin imgesine, şairin başkaldırışlarına hiç kimse yetişemez! Şair her yerde ‘sürgün’ her yerde ‘kaçak’ bir yolcudur. Zaten boşuna da söylememiştir: “Talan; evrenin bütün öyküsüdür“ diye. İnsan yeni bir şair tanıyınca, insan bir kez olsun, göz göze gelince, şiirini sevince, şiire ve aşka inanınca bir başka oluyor. Bakar mısınız bazen “Beklerken Solmuyor An”. Ne yazsanız da, ne kadar kitabından bahsetseniz de ardınızda bıraktığınız hikâye, şiire geri dönmeyecek ama Nükhet H. Gökaltay söylemiş zaten:


“ Başlangıç hayal meyal
Tesellisiz,
Başıboş meramken
Sesin sustuğu yerdeyiz
Hangi sokaktan geçsek
Yoksul bir kedi
Hangi akşamdan çıksak kimsesizdik.”

Hiç yorum yok: